VI. Hekimlerin Sır Saklama ve İhbar (Haber Verme) Yükümlülükleri
Hekimlik gibi kişinin yaşama alanına giren mesleklerde kişinin gizli ve özel sırları hakkında edinilen bilgilerin "meslek sırrı" olarak saklanması zorunludur. Aksi takdirde "sır sahibinin kişilik haklarına" saldırı olacağından doktorun cezai ve hukuki sorumluluğu olacaktır. Bazı mesleklerde çalışanların, işlerini düzenli yapabilmeleri için kendilerine başvuranlar ile güvene dayalı bir ilişki kurmaları gereklidir. Hekime başvuran kimse, zorunlu olarak, sağlığına kavuşmak için kendisi veya yakınları ile ilgili bazı özel bilgileri aktarmak durumundadır. Hekim bu bilgilerin yanı sıra bireyin kendisine özgü, başkaları tarafından bilinmesi istenmeyen özellikleri hakkında da bilgi sahibi olur. Meslek sırrı olarak nitelenen bu bilgilerin saklanması tıbbi deontoloji tüzüğüne göre zorunludur, açıklanması meslek ahlakına aykırıdır. Ayrıca kişilik haklarına da saldırı olması nedeniyle meslek sırrının açıklanması Türk Ceza Kanunu'nda da yer almıştır.
Bir hasta ya da yaralının başkaları tarafından bilinmeyen ve duyulması hoş karşılanmayacak özellikleri ve hastalıkları sır sayılır. Toplumun ayıplamasını, tiksinmesini, hastanın ekonomik durumunu ve geleceğini etkileyen hastalık, yasal olmayan kürtaj, evli olmayan kadının çocuk doğurması veya düşürmesi, intihar gibi toplum içinde kişinin onur ve saygınlığı ile ilgili olaylar sırdır. Toplumun üzerinde durmadığı, her yerde söylenebilen hastalıklarla ilgili bilgiler ya da hastanın herkes tarafından bilinen yönleri sır değildir. Ancak grip, trafik kazasında yaralanma gibi sır niteliğinde olmayan bu tip sağlık durumlarının gizli tutulması için hekime tenbih edilmişse aynı şekilde meslek sırrı olarak saklanmalıdır. Meslek sırrının ifşası (açıklanması) kanunla da yasaklanmıştır.
TCK'nın 198. maddesine göre; "bir kimse meslek ve sanatı icabı olarak açıklanmasında zarar meydana gelebilecek bir sırra vakıf olupta yasal bir sebebe dayanmaksızın o sırrı açıklarsa 3 aya kadar hapis ve para cezasına mahkum olur".
Meslek sırrı; bir mesleğin yapılması sırasında öğrenilen, sır sahibi tarafından açıklanmaması öngörülen ve gerçekte başkaları tarafından bilinmeyen, bireyin özel yaşamına ilişkin bilgi ve olay olarak tanımlanmıştır. Meslek sırrı yalnızca mesleğin yapılması sırasında öğrenilen bilgiler olmayıp aynı zamanda mesleğin kendisi ile de ilgili olmak durumundadır. Yalnızca hastanın aktardıklarından ibaret değildir, hekimin muayene bulguları da sır kapsamındadır. Dikkatsizlik veya önlem almama gibi nedenlerle sırrın başkası tarafından öğrenilmesi hekimin cezalandırılmasını gerektirmez, ancak hukuki sorumluluk doğurur. Sırrın geçerli olmayan nedenlerle açıklanması suçu oluşturur. Kendileri de meslek sırrı ile bağlı olanlara sırrın açıklanmasının suç olmadığı bildirilmektedir. Olgu tartışmaları, hekimin hekime bilgi vermesi, hastane protokol defterine kayıt yapılması gibi.
Hekim, resmi istemler veya mahkemeler dışında hiçbir kuruma hasta hakkında rapor veremez. Aile çevresine hastalığın prognozunun söylenmesi suç değildir.
Hukuki konularda da hekimler meslek sırrını açıklayamaz. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 48. maddesine göre kendisine sır verilen kimse mahkemeye çağrıldığı takdirde olayın meslek sırrı oluşturduğunu öne sürerek şahitlikten çekilme hakkına sahiptir. Bunu mahkemeye bildirir. Ancak yasal bir sebep ve daha üstün bir çıkarı korumak düşüncesi ile sırrın açıklanması olanağı vardır. Yaralı ya da hastanın yararına olacaksa veya mağdur sırrının açıklanmasına izin verirse sırrın açıklanması uygundur. Verdiği raporun gerçeğe uygun olmadığı ileri sürülürse gerçeğin kanıtlanması için hekim meslek sırrını açıklayabilir.
Halk sağlığı için tehlikeli bazı bulaşıcı hastalıklar ve zehirlenmelerin de duyurulması zorunludur.
Sır sahibi hastanın rızası ile yapılacak açıklama hukuka uygundur. Ancak hekim açıklamanın zararlı sonuçları olacağı durumlarda konuşmamalıdır. TCK 530. madde kapsamına giren hallerde (suç ihbarı söz konusu ise) sır saklama hasta ve yaralının korkmadan hekime ve hastaneye gidebilmesi ve kendisini tedavi ettirmesi için insancıl bir görüşle gerekli görülmüştür. Önemli bir sebepten ötürü hasta ve yaralının zararına da olsa meslek sırrının açıklanması olanağı vardır. Yaralanmış, zehirlenmiş veya saldırıya uğramış bir kimseyi tedavi eden hekimin olayı adalete bildirmesi mağdura ait bir sırrın açıklanması anlamına gelmez. Çünkü sır mağdura ait olmayıp saldırıyı yapan kişi için önemlidir.
TCK 530. maddesine göre "Hekim, cerrah, ebe yahut sıhhıye memurları eşhas (şahıslar=kişiler) aleyhine işlenmiş bir cürüm asarını (suç belirtisini) gösteren ahvalde (durumda) sanatlarının icabettirdiği yardımı ifa ettikten (uyguladıktan) sonra keyfiyeti (durumu) adliyeye veya zabıtaya bildirmezler yahut ihbar hususunda teahur (gecikme) gösterirlerse bu ihbar kendilerine yardım ettikleri kimseyi takibata (koğuşturmaya) maruz kılacak ahval (durum) müstesna (ayrık) olmak üzere hafif cezayı nakdiye (para cezası) mahkum olurlar".
TCK'nın 235. maddesine göre "Memurlar görevlerini yaptıkları sırada kamu adına kovuşturmayı gerektirecek bir suç işlendiğini öğrenip de ilgili yerlere bildirmekte ihmal ve gecikme göstermeleri durumunda" cezalandırılır.
TCK'nun 296. maddesinde; "Cürüm işleyenleri saklamak ve cürmün delillerini yok etmek cürümlerini tanımlamaktadır. Bu madde kapsamında hekimler, tedavi ettikleri hastalarının sanık veya aranan bireyler olması durumunda, "yardım ve yataklık etme" suçlarından yargılanıp mahkum edilebilmektedirler.
Sağlık hizmeti yapan hekimler için düzenlenen bu yasa maddesinde hekimlerin suç duyurusu için bazı koşullar söz konusudur: Yasaya göre suç duyurusu, kişi aleyhine işlenen suçlar konusunda yapılabilecektir. Bu nedenle hekimin kişi aleyhine işlenen suçların dışında suç duyurusu yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Şahıslar aleyhine işlenen suçlar Türk Ceza Kanunu'nda tanımlanmıştır; bunlar adam öldürme, yaralama, terk etme veya fena muamele gibi suçlardır. Ancak çocuk düşürme veya intihar girişimi gibi olaylarla karşılaşıldığında bu suçlar kişi aleyhine işlenen suçlar kapsamında olmadığı için hekim suç duyurusunda bulunmak zorunda değildir. İhbarda bulunduğunda meslek sırrını açıklamaktan sorumlu tutulabilir.
Bundan başka, yasada, hakkında suç duyurusu yapılacak kişinin bir suçun faili olmaması gerektiği belirtilmektedir. Muayene edilen hasta, hakkında kovuşturma yapılacak kişi yani fail ise, hekimin bu durumda suç duyurusu yapma yükümlülüğü yoktur. Bu özelliğin yasaya konmasının amacı; hekimin asıl görevi olan sağaltım işlevini yerine getirebilmesi ve bu görevi nedeniyle ortaya çıkan sırrı saklayabilmesidir. Buna ek olarak kişilerin sanık veya suçlu da olsalar, ihbar edilerek yakalanacaklarını düşünüp hekime başvurmaktan çekinmelerinin önlenmesi, yani yaşam ve sağlıklarının korunması amaçlanmıştır.
Hekim gerek suçun niteliği, gerekse kıygının (mağdurun) yasalar karşısındaki durumunu bir hukukçu gözü ile değerlendiremez. Hekim, hastasının kişiler aleyhine bir suç işleyip işlemediğini, bu suçun onu kovuşturmaya uğratıp uğratmayacağını kişisel olarak değerlendirebilecektir. TCK 296. maddesinin hekimlere uygulanması söz konusu olabilmektedir. Ancak bu konuda hekimler için özel bir hüküm (530) getirilmiş olması nedeniyle 296. maddenin uygulanma alanının kalmadığı öne sürülmektedir. Bu konudaki bir başka görüş; devlet memuru olan hekimlerin ve resmi sağlık kurumlarının, TCK 235. maddesi nedeniyle ayırımsız, hakkında suç duyurusu yapılması gereken tüm hasta ve yaralıların ihbar edilmesi gerektiğidir. Bu konuya tam bir açıklık getirilmemiştir.
Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği 86. maddesine göre; yataklı tedavi kurumlarında muayene ve tedavi edilen vakaların TCK 530. maddesinin müstesna kıldığı haller dışında gecikmeksizin Cumhuriyet Savcılığı'na haber verilmesi zorunludur. Ayrıca yaralı ve cesetten elde edilen delil niteliğini haiz eşyanın adli makamlara aynen ve gecikmeksizin teslimi gerekir. Resmi veya özel sağlık kurumlarında çalışan hekimler muayene ve sağaltım yaptıkları hastaları ile ilgili kayıtlarını titizlikle ve ayrıntılı olarak tutarlar. Gerektiğinde hastaları hakkında adli kurumlarda bilgi vermeye çağırılabilirler.